"Depreme hazırlık mikro bölgeleme çalışmasıyla başlamalı"
İzmir Ticaret Odası, Ege Bölgesi Sanayi Odası ve İzmir Ticaret Borsası’nın deprem gündemli ortak meclis toplantısına katılan İstanbul Teknik Üniversitesi Öğretim Üyesi Yerbilimci Prof. Dr. Naci Görür, Türkiye’de deprem felaketi yaşanmadan depremin gündeme gelmediğini belirterek, “Konuşmalı mıyız? Utanmalı mıyız? Kızarmalı mıyız? Bilmiyorum” dedi
22 Şubat 2023 - 17:35
İzmir Ticaret Odası, Ege Bölgesi Sanayi Odası ve İzmir Ticaret Borsası, Şubat ayı meclislerini İzmir Ticaret Odası Meclis Salonu’nda ortak oturumla yaptı. Üç oda ve borsanın başkanları, meclis üyeleri ve diğer oda birliklerinin temsilcilerinin de katıldığı toplantının ana gündem maddesi deprem ve “İzmir Yardıma Koşuyor” kampanyasıydı. Toplantıya konuşmacı olarak İstanbul Teknik Üniversitesi Öğretim Üyesi Yerbilimci Prof. Dr. Naci Görür katıldı.
İzmir Ticaret Borsası Yönetim Kurulu Başkanı Işınsu Kestelli, olağandışı adımlar atılması gereken olağanüstü günler yaşandığını belirtirken, Ege Bölgesi Sanayi Odası Başkanı Ender Yorgancılar, deprem bölgesinde gördüklerinin anlatılır acılar olmadığını vurguladı. Yorgancılar, hükümetin eğitime ara verme kararını doğru bulmadığını da söyledi. İzmir Ticaret Odası Başkanı Mahmut Özgener ise, üst üste yaşanan depremlerin uyarı niteliği de taşıdığını anlatarak, “Değişimin sırrı bilim ve teknolojide. Güvenli kentler inşa etmek zorundayız. Gündemimiz ve hedefimiz bu olmalı. Odalarımızda konuyla ilgili sektörleri harekete geçirip, projeler geliştirmeliyiz” dedi.
Toplantının konuğu İTÜ Öğretim Üyesi Yerbilimci Prof. Dr. Naci Görür, konuşmasına, “Konuşmalı mıyız? Utanmalı mıyız? Kızarmalı mıyız? Bilmiyorum” diye başladı. Türkiye Cumhuriyeti’nde depreme karşı, bilinmeyen, söylenmeyen, itiraf edilmeyen bir strateji uygulandığına dikkat çeken Prof. Dr. Naci Görür, “Depremi konuşmamak, duymamak ondan kaçmayı sağlamıyor. Bu strateji halktan, yönetenlere kadar her kesimde var. Deprem olmadan gündeme gelmiyor. ‘Olunca çizmeleri giyer sahaya ineriz. Sizi aç, açıkta bırakmayız’ edebiyatı yapılıyor. Bu çağdışı, insanlara önem vermeyen bir strateji. Bilgi toplumlarında böyle bir strateji yok. Böyle bir depremde başka ülkelerde birkaç kişi ölürken, bizde şimdilik 42 bin kişi. Korkarım bu daha da artacak. Ki bu deprem bağırarak geldi. Ben Elazığ’lıyım. Elazığ depreminden birkaç yıl önce uyarılarımı yapmak için oraya gittim. Hiç kimse deprem düşünmüyordu. Ben bu konuda daha önce çalışma yapmıştım. Elazığ depremi için kitap bile yazdım. Anlatamadım. Deprem oldu, kentin 3’te 2’si yıkıldı. Maraş’a dikkat edin dedim. 2019’ta İstanbul depremine dikkat çekerken, birinci sırada Maraş var dedim. Minimum 7,5 şiddetinde olacak dedim. Tüm ülke öğrendi bunu. Önemli olan olduktan sonra ne yaptığın değil, olmadan ne yaptığın. Neden itiraz etmiyoruz? Neden konuşmuyoruz. Şimdi de İstanbul’da olacak diyoruz. Ne yapıldı? Bir şeyler yapıldıysa bile yeterli değil” diye konuştu.
Mevcut hükümetin, 2010’larda depremin zararını azaltacak sisteme geçilmesi gerektiği açıklamasını yaptığını ama uygulamada devamının gelmediğini hatırlatan Görür, şunları söyledi; “Deprem sanayiden, ekonomiden, terörden, eğitimden daha mı az önemli? En temel sorunumuz deprem. Deprem olmadan hiç depremi tartıştık mı? Depremi hatırlamak için 70-80 bin insanın ölmesi mi gerekiyor? Artık depreme ve bunun yaratacağı sorunlara el atma zamanı. Depremi durduracak gücümüz yok. Bu nedenle depremin yol açtığı sorunları önlemek zorundayız. Zararları minimize etmeliyiz. Yerleşim alanları deprem dirençli olmalı. Amerika’da daha çok deprem oluyor. Ama bizim gibi kimse sokağa dökülmüyor. Çünkü yaşam ve iş mekanlarından eminler. Deprem çalışmaları yönetim, halk, altyapı, yapı stoğu, çevre ve zemin yönlerinden ele alınmalı. Afet acil yönetim sistemi bilmeyen bir yönetimden ne bekleyebiliriz. Kent halkı depreme karşı bilinçli değilse, kenti depreme dirençli hale getiremezsiniz. Hatta tam aksini yapar. Sütun keser, kaçak kat çıkar. Bilgi, idrak ve kültür olmalı. Bu da anaokulundan itibaren eğitimle olur. Kanalizasyon, yol, köprü, içme suyu hattı başta olmak üzere tüm altyapı depreme göre yapılmalı. Depremden önce sorsanız, Hatay ve Kahramanmaraş belediye başkanları altyapılarının depreme dayanıklı olduğunu söylerlerdi. Şimdi bakın, dayanıklı mıymış? Benim çalışmalarıma göre İstanbul depreminde binalar çökmese bile kanalizasyon sistemi çökecek. Ben deprem konusuna İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne danışmanlık yapıyorum. Bir kentin kanalizasyon sistemi çökerse, salgınla baş edemezsiniz. Şehirlerde kentsel dönüşüm kararları müteahhitlere bırakılıyor. Onlar da ranta göre bölge seçiyor. Çevre faktörüne gelirsek. Deprem bölgesinden milyonlarca moloz taşınacak. 24 saat 30 tonluk kamyonlarla taşısanız, yıllar sürer. Deprem geldiğinde eli ayağı dolaşmayan ülkelerde bunun için ön hazırlık yapılıyor. Atık geri dönüşüm yatırımları yapılıyor. O molozlar ayrıştırılıyor, ekonomiye kazandırılıyor. Bizde toprağa gömülecek. Toprağın altında biyo ve fizik reaksiyonları başlayacak. Yağmurla birlikte emilecek, suya ve besinlere karışacak. Biz de onları yiyeceğiz, içeceğiz. “
İstanbul ve Marmara’da yaşanacak bir depremle Türkiye ekonomisinin dizüstü çökeceğine dikkat çeken Prof. Dr. Naci Görür, tüm uyarılarına rağmen tek bir hükümet yetkilisinin, kamu görevlisinin kendisiyle konuşmadığını vurguladı.
Görür, “Ülke her anlamda rutine binmiş. İnovasyon sıkıntısı var. Bingöl Karlıova, İzmir, Muğla-Antalya arası, Adana, Kıbrıs öncelikli deprem beklediğimiz bölgeler. Deprem beklentimizi dile getirdiğimizde insanlar yarın olacak gibi panik yaşıyor. Millet eve girmiyor. Oysa biz vaktinde önlem alınsın diye açıklıyoruz bunları” dedi.
“İzmir’de çok fazla canlı fay hattı var”
Naci Görür, İzmir ile ilgili ciddi endişeleri olduğunu açıklayarak, sözlerine şöyle devam etti; “Çok fazla fay hattı var. Bu fayların hepsi canlı. Bunlar daha önce hareketlenmiş faylarla tetiklenebilir. İzmir gerçek bir deprem kenti. Çok az yerde bu kadar çok canlı fay hattı var. Ülke günlük yönetilemez, seçim periyodlarıyla yönetilemez. Önlem alınmalı. Kenti deprem dirençli hale getirmek lazım. İzmir Büyükşehir Belediyesi akıllıca bir çalışma yapıyor. Mikro bölgeleme çalışması başlattı. Dokuz Eylül Üniversitesi’nde çok değerli yerbilimciler var. Bu yönden İzmir şanslı. Mikro bölgeleme çalışması ışığına İzmir depreme dirençli hale getirilebilir. Bu çalışmayla kentin doğasını, jeolojisini bilirsiniz. Bunu bilmezseniz kentin gelişimini planlayamazsınız. Bunu bilmeden neyi idare edeceksiniz. Zeminin durumunu bilmeden imarını, kent gelişimini nasıl yöneteceksiniz? Sıvılaşma olan bölgeyi bilirseniz, oraya imar vermezsiniz, yeşil alan yaparsınız. İpin ucu kaçmış ve toparlamaktan korkuyoruz. Zararın neresinden dönerseniz kardır. İstanbul’da da mikro bölgeleme yapıldı, şimdi İzmir’de yapılıyor. Artık inşaatlar yeni yönetmeliklere göre yapılmalı. Öyle yapılırsa, binalar yıkılmaz, insanlar ölmez.”
İzmir Ticaret Borsası Yönetim Kurulu Başkanı Işınsu Kestelli, olağandışı adımlar atılması gereken olağanüstü günler yaşandığını belirtirken, Ege Bölgesi Sanayi Odası Başkanı Ender Yorgancılar, deprem bölgesinde gördüklerinin anlatılır acılar olmadığını vurguladı. Yorgancılar, hükümetin eğitime ara verme kararını doğru bulmadığını da söyledi. İzmir Ticaret Odası Başkanı Mahmut Özgener ise, üst üste yaşanan depremlerin uyarı niteliği de taşıdığını anlatarak, “Değişimin sırrı bilim ve teknolojide. Güvenli kentler inşa etmek zorundayız. Gündemimiz ve hedefimiz bu olmalı. Odalarımızda konuyla ilgili sektörleri harekete geçirip, projeler geliştirmeliyiz” dedi.
Toplantının konuğu İTÜ Öğretim Üyesi Yerbilimci Prof. Dr. Naci Görür, konuşmasına, “Konuşmalı mıyız? Utanmalı mıyız? Kızarmalı mıyız? Bilmiyorum” diye başladı. Türkiye Cumhuriyeti’nde depreme karşı, bilinmeyen, söylenmeyen, itiraf edilmeyen bir strateji uygulandığına dikkat çeken Prof. Dr. Naci Görür, “Depremi konuşmamak, duymamak ondan kaçmayı sağlamıyor. Bu strateji halktan, yönetenlere kadar her kesimde var. Deprem olmadan gündeme gelmiyor. ‘Olunca çizmeleri giyer sahaya ineriz. Sizi aç, açıkta bırakmayız’ edebiyatı yapılıyor. Bu çağdışı, insanlara önem vermeyen bir strateji. Bilgi toplumlarında böyle bir strateji yok. Böyle bir depremde başka ülkelerde birkaç kişi ölürken, bizde şimdilik 42 bin kişi. Korkarım bu daha da artacak. Ki bu deprem bağırarak geldi. Ben Elazığ’lıyım. Elazığ depreminden birkaç yıl önce uyarılarımı yapmak için oraya gittim. Hiç kimse deprem düşünmüyordu. Ben bu konuda daha önce çalışma yapmıştım. Elazığ depremi için kitap bile yazdım. Anlatamadım. Deprem oldu, kentin 3’te 2’si yıkıldı. Maraş’a dikkat edin dedim. 2019’ta İstanbul depremine dikkat çekerken, birinci sırada Maraş var dedim. Minimum 7,5 şiddetinde olacak dedim. Tüm ülke öğrendi bunu. Önemli olan olduktan sonra ne yaptığın değil, olmadan ne yaptığın. Neden itiraz etmiyoruz? Neden konuşmuyoruz. Şimdi de İstanbul’da olacak diyoruz. Ne yapıldı? Bir şeyler yapıldıysa bile yeterli değil” diye konuştu.
Mevcut hükümetin, 2010’larda depremin zararını azaltacak sisteme geçilmesi gerektiği açıklamasını yaptığını ama uygulamada devamının gelmediğini hatırlatan Görür, şunları söyledi; “Deprem sanayiden, ekonomiden, terörden, eğitimden daha mı az önemli? En temel sorunumuz deprem. Deprem olmadan hiç depremi tartıştık mı? Depremi hatırlamak için 70-80 bin insanın ölmesi mi gerekiyor? Artık depreme ve bunun yaratacağı sorunlara el atma zamanı. Depremi durduracak gücümüz yok. Bu nedenle depremin yol açtığı sorunları önlemek zorundayız. Zararları minimize etmeliyiz. Yerleşim alanları deprem dirençli olmalı. Amerika’da daha çok deprem oluyor. Ama bizim gibi kimse sokağa dökülmüyor. Çünkü yaşam ve iş mekanlarından eminler. Deprem çalışmaları yönetim, halk, altyapı, yapı stoğu, çevre ve zemin yönlerinden ele alınmalı. Afet acil yönetim sistemi bilmeyen bir yönetimden ne bekleyebiliriz. Kent halkı depreme karşı bilinçli değilse, kenti depreme dirençli hale getiremezsiniz. Hatta tam aksini yapar. Sütun keser, kaçak kat çıkar. Bilgi, idrak ve kültür olmalı. Bu da anaokulundan itibaren eğitimle olur. Kanalizasyon, yol, köprü, içme suyu hattı başta olmak üzere tüm altyapı depreme göre yapılmalı. Depremden önce sorsanız, Hatay ve Kahramanmaraş belediye başkanları altyapılarının depreme dayanıklı olduğunu söylerlerdi. Şimdi bakın, dayanıklı mıymış? Benim çalışmalarıma göre İstanbul depreminde binalar çökmese bile kanalizasyon sistemi çökecek. Ben deprem konusuna İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne danışmanlık yapıyorum. Bir kentin kanalizasyon sistemi çökerse, salgınla baş edemezsiniz. Şehirlerde kentsel dönüşüm kararları müteahhitlere bırakılıyor. Onlar da ranta göre bölge seçiyor. Çevre faktörüne gelirsek. Deprem bölgesinden milyonlarca moloz taşınacak. 24 saat 30 tonluk kamyonlarla taşısanız, yıllar sürer. Deprem geldiğinde eli ayağı dolaşmayan ülkelerde bunun için ön hazırlık yapılıyor. Atık geri dönüşüm yatırımları yapılıyor. O molozlar ayrıştırılıyor, ekonomiye kazandırılıyor. Bizde toprağa gömülecek. Toprağın altında biyo ve fizik reaksiyonları başlayacak. Yağmurla birlikte emilecek, suya ve besinlere karışacak. Biz de onları yiyeceğiz, içeceğiz. “
İstanbul ve Marmara’da yaşanacak bir depremle Türkiye ekonomisinin dizüstü çökeceğine dikkat çeken Prof. Dr. Naci Görür, tüm uyarılarına rağmen tek bir hükümet yetkilisinin, kamu görevlisinin kendisiyle konuşmadığını vurguladı.
Görür, “Ülke her anlamda rutine binmiş. İnovasyon sıkıntısı var. Bingöl Karlıova, İzmir, Muğla-Antalya arası, Adana, Kıbrıs öncelikli deprem beklediğimiz bölgeler. Deprem beklentimizi dile getirdiğimizde insanlar yarın olacak gibi panik yaşıyor. Millet eve girmiyor. Oysa biz vaktinde önlem alınsın diye açıklıyoruz bunları” dedi.
“İzmir’de çok fazla canlı fay hattı var”
Naci Görür, İzmir ile ilgili ciddi endişeleri olduğunu açıklayarak, sözlerine şöyle devam etti; “Çok fazla fay hattı var. Bu fayların hepsi canlı. Bunlar daha önce hareketlenmiş faylarla tetiklenebilir. İzmir gerçek bir deprem kenti. Çok az yerde bu kadar çok canlı fay hattı var. Ülke günlük yönetilemez, seçim periyodlarıyla yönetilemez. Önlem alınmalı. Kenti deprem dirençli hale getirmek lazım. İzmir Büyükşehir Belediyesi akıllıca bir çalışma yapıyor. Mikro bölgeleme çalışması başlattı. Dokuz Eylül Üniversitesi’nde çok değerli yerbilimciler var. Bu yönden İzmir şanslı. Mikro bölgeleme çalışması ışığına İzmir depreme dirençli hale getirilebilir. Bu çalışmayla kentin doğasını, jeolojisini bilirsiniz. Bunu bilmezseniz kentin gelişimini planlayamazsınız. Bunu bilmeden neyi idare edeceksiniz. Zeminin durumunu bilmeden imarını, kent gelişimini nasıl yöneteceksiniz? Sıvılaşma olan bölgeyi bilirseniz, oraya imar vermezsiniz, yeşil alan yaparsınız. İpin ucu kaçmış ve toparlamaktan korkuyoruz. Zararın neresinden dönerseniz kardır. İstanbul’da da mikro bölgeleme yapıldı, şimdi İzmir’de yapılıyor. Artık inşaatlar yeni yönetmeliklere göre yapılmalı. Öyle yapılırsa, binalar yıkılmaz, insanlar ölmez.”
FACEBOOK YORUMLAR